DEVAM: 12- ABDEST'TE
"GURRE''Yİ VE "TAHCİL"İ UZUN TUTMANIN MÜSTEHAP OLUŞU BABI
38 - (248) وحدثنا
عثمان بن أبي
شيبة. حدثنا
علي بن مسهر عن
سعد بن طارق،
عن ربعي بن
حراش، عن
حذيفة؛ قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إن حوضي
لأبعد من إيلة
من عدن. والذي
نفسي بيده!
إني لأذود عنه
الرجال كما
يذود الرجل
الإبل
الغريبة عن
حوضه" قالوا:
يا رسول الله!
وتعرفنا؟ قال
"نعم. تردون علي
غرا محجلين من
آثار الوضوء.
ليست لأحد
غيركم".
[:-582-:] Bize Osman b. Ebi Şeybe dahi rivayet etti. (Dedikî) Bize
Ali b. Müshir, Sa'd b. Tarık'tan o da Bib'ı b. Hıraş'tan o da Huzeyfe'den
naklen rivayet etti. Huzeyfe şöyle demiş:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Muhakkak benim
Havz'ım Eyle'den Aden'e kadar olan uzaklıktan daha geniştir. Nefsim elinde
olana yemin ederim ki, ben bir adamın yabancı develeri kendi havuzuna
yaklaşmasınlar diye nasıl engelliyorsa diğer insanları ona yaklaşmaktan öyle
engelleyeceğim. "
Ashab: Ey Allah'ın
Resulü bizi tanıyacak mısın ki, dediler. O: "Evet, sizler benim yanıma
abdestin izlerinden dolayı alınlarınız sakar, bacaklarınız sekili geleceksiniz
ve bu (alamet) sizden başkalarında olmayacak." buyurdu.
Diğer tahric: İbn
Mace, 4302; Tuhfetu'l-Eşraf, 3315
DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın
NEVEVİ ŞERHİ (578-582 numaralı
hadisler): Bu hadisler, ğurre (alın sakarlığı)yi ve tahdli (bacaklardaki
sekiliği, sekirliği) uzatmanın müstehap olduğunu açık bir şekilde ifade
etmektedir. Gurrenin uzun tutulması hakkında mezhep alimlerimiz şu açıklamayı
yapmaktadır:
Bu,
başın ön tarafından bir miktar ve yüzün tamamının yıkandığından kesin olarak
emin olacak şekilde yüzün yıkanması gereken kısmından fazlasını yıkamaktır.
Tahcilin (bacaklardaki sakarlığın) uzun tutulmasına gelince, bu da kollarda
dizlerin, ayaklarda da topukların yukarısını yıkamaktır. Mezhep alimlerimiz
arasında bunun müstehap olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Ancak müstehap
olan miktar hususunda farklı görüşlere sahiptirler.
1-
Herhangi bir sınır sözkonusu olmaksızın dirseklerin ve topukların yu-
karısını
yıkamak müstehaptır.
2-
Pazunun ve baldırın yarısına kadar yıkanması müstehaptır. 3- Omuzlara ve
dizlere kadar yıkamak müstehaptır.
Bu
başlıktaki hadisler bütün bunları kapsamaktadır.
Maliki
İmam Ebu'l-Hasan b. Battal ile Kadı İyaz'ın, dirseğin ve topuğun yukarısından
fazlasının yıkanmasının müstehap olmadığı üzerinde ilim adamlarının ittifak
ettiği şeklindeki iddiaları geçersizdir. Hem Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in ve Ebu Hureyre'nin (r.a.) bu şekildeki fiili uygulamaları sabit
iken, onların bu iddiaları nasıl doğru olabilir ki?
Aynı
zamanda bu bizim mezhebimizin benimsediği görüş olup, bizim mezhebimizde bu hususta
belirttiğimiz gibi görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta herhangi bir kimse muhalif
bir kanaat ortaya koyarsa, bu açık ve sahih sünnetler ona karşı delildir. İbn
Battal ile Kadı lyaz'ın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kim
bundan fazlasını yapar ya da eksiltirse o iyi olmayan bir iş yapmış ve
zulmetmiş olur" buyruğunu delil göstermeleri ise doğru bir delillendirme
değildir. Çünkü bundan kasıt, yıkama sayısından fazlasını yapmaktır. Allah en
iyi bilendir.
(578)
"Nuayın b. Abdullah el-Mucmir'den" el-Mucmir denildiği gibi
elMucemmir de denilmiştir. Ona el-Mucemmir (tütsücü, tütsüleyici) denilmesinin
sebebi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mescidini tütsülemek işini
yapması idi. el-Mucemmir, Abdullah'ın bir sıfalıdır. Mecazi olarak oğlu Nuayın
hakkında da kullanılır. Allah en iyi bilendir.
"Pazusuna
kadar yıkadı, baldınna kadar yıkadı" ifadelerinin anlamı yıkamayı onlann
bir kısmını da kapsayacak şekilde yaplı, demektir. (31134)
"Sizler
kıyamet gününde abdest izlerinden dolayı. .. " Dilciler
"ğurre"nin alın alnındaki beyazlık (sakarlık) olduğunu, tahcilin ise
ön ve arka ayaklarındaki beyazlık olduğunu söylemişlerdir. İlim adamları der
ki: Kıyamet gününde abdest organlarında görülecek olan nura ğurre ve tahcil
adı, alın ğurresine benzetilerek verilmiştir. Allah en iyi bilendir.
(580)
"Hiçbir ümmetin sahip olmadığı bir alametiniz olacaktır. " Hadisteki
"sima" alamet demektir. "Simya" olarak da söylenir. İlim
ehlinden bir topluluk bu hadisi abdestin bu ümmetin -yüce Allah şerefini arttırsın-
özelliklerinden olduğuna delil göstermişler, başkaları ise: Hayır, abdest bu
ümmete özel değildir. Bu ümmetin özelliği ondaki sakarlık ve sekirliktir
demişler ve (3/135) bu husustaki: "İşte bu benim de abdestim, benden
önceki diğer nebilerin de abdestidir" hadisini delil göstermişlerdir.
Birincileri
ise buna iki şekilde cevap vermişlerdir: Evvela bu zayıf olduğu bilinen zayıf
bir hadistir. İkincisi, sahih dahi olsa, abdestin diğer ümmetler arasında
yalnızca nebilerine ait bir özellik olması ihtimali vardır, ümmet olarak ise
abdest sadece bu ümmetin özelliğidir. Allah en iyi bilendir.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (580): "Ve ben insanları ondan
a/ıkoyarım" buyurması. Diğer rivayette (581) "ben insanları ona
yaklaştırmam" buyrukları hepsi aynı anlamda olup, onları kovar,
engellerim, demektir.
"Bir
melek bana cevap verir." Bütün asıllarda bu şekilde "cevap"
kökündendir. Kadı İyaz da bütün ravilerden bu şekilde nakletmiş olmakla
birlikte onların (mağriblilerin) ravilerinden İbn Ebu Cafer' den naklettiği
rivayetine göre "bana cevap verir"in yerine "benim yanıma
gelir" anlamında "gelmek" kökünden kullanılmışlır. Birincisi
daha açıkça anlaşılır bir manadır, ikincisi de açıklanabilir bir şekildir.
Allah en iyi bilendir.
"Senden
sonra olmadık neler çıkardıklarını biliyor musun?" Bundan sonraki (583
numaralı) diğer rivayette de: "Senden sonra değiştirdiler (diyecekler).
Ben de: O halde uzak olsunlar, uzak olsunlar diyeceğim" buyrukları ilim
adamlannın farklı şekillerde açıkladığı ibarelerdendir:
1-
Bundan maksat münafıklar ve mürtedlerdir. Onların sakarlık ve sekirlik ile
birlikte haşredilmeleri, bu alametleri dolayısıyla Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in onlara seslenmesi ve kendisine, bunlar sana vaat edilenler değildir
çünkü bunlar senden sonra birtakım şeyleri değiştirdiler. Yani onlar açığa
vurdukları Müslümanlıkları üzere ölmediler, denilecektir demektir.
2-
Maksat Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanında yaşayıp, ondan sonra
irtidad edenlerdir. Onlar üzerinde abdest alameti bulunmasa dahi Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatta iken onların Müslümanlığını bildiğinden
ötürü (3/136) onlara seslenecek, bu sefer: Onlar senden sonra irtidad ettiler
denilecek.
3-
Bundan maksat, tevhid inancı üzere ölmüş, masiyet ve büyük günah işlemiş
kimseler ile bid'atleri ile İslam'ın dışına çıkmayan bid'at sahibi kimselerdir.
Bu görüşe göre bu şekilde Havzdan uzaklaştınlacak olanların kesin olarak
cehenneme gidecekleri söylenemez ama onlara bir ceza olmak üzere Havuzdan
uzaklaştınlmaları sonra şanı yüce Allah'ın onlara merhamet buyurup, azapsız
olarak kendilerini cennete koyması da mümkündür.
Bu
görüş sahipleri der ki: Bu halleri onların sakarlık ve sekirliklerinin olmasına
engel değildir. Bunların Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanında
yaşamış kimseler olmaları da, sonra yaşamış kimseler olmaları da Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ise kendilerini alametleri ile tanımış olması
mümkündür.
Hafız,
imam Ebu Ömer b. Abdilberr dedi ki: Din ile ilgili bid'at ortaya çıkartan
herkes Havzın yanından uzaklaştınlacak kimselerden olacaktır. Hariciler,
Rafızıler vesair heva sahibi mezhep mensupları böyledir. Zulüm ve hakslZlıkta
aşınya gitmiş, hakkı gizlemekte aşınya kaçmış zalimler, büyük günahları açıkça
işleyenler bunlara örnektir. Bütün bunların bu hadis-i şerifte kastedilenlerden
olmalarından korkulur. Allah en iyi bilendir.
(582)
"Nefsim elinde olana yemin ederim ki" buyruğundan da, yemin teklif
edilmeden ve yemin için bir zorunluluk bulunmadan yüce Allah'ın adına yemin
etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bunun delilleri de pek çoktur.